Keyf/ince Lügât

Karanlık Adamlar:

Bak; beni oyalıyorsunuz! Alacaktı/verecekti… Eşyalar… Oydu/buydu… Tamam; tadında bırakın şunu! Şuraya misafirliğe gelmişim! Şu mevsimlerin renk dönümlerini, kuşların saadetini seyretmek istiyorum; yakamı paçamı çekiştiriyorsunuz! Allah aşkına, siz kimsiniz, nesiniz?!

Kopya:

Kopya çekmek serbest; içine ve işine dön!

Duâ Dilencisi:

Duaya çok ihtiyacım var;

Acizliğim/fakirliğim kadar…

Gençlik Elden Gider:

Şaka gibi değil mi; mayıs bitiyor!

Daha iğdelerle hâl hatır olmadan…

Hanımelleri, mayıs gülleri…

Aah, ne vardı ki saldıracak dünyaya!

Elimize geçen ne!

Ne var ki baharı unutacak kadar!

Elini çabuk tut; gençliğin mayıs gibi…

Ayna ve Sen:

Meselâ, sorayım, haydi: “Sevinçlerin, üzüntülerin neler?” İyisi mi sen bir güzel, geç aynanın karşısına; kendin sor, kendin cevapla! Yaşadığına/yolda olduğuna dair izler, tozlar görelim üzerinde, gözlerinde…

Kuş Dili:

Evet… Kuşlar…

Aydınlatmaya başladı sabahı.

Anlatmaya… dillerince… Allah’ı…

Apaçık Bir Şey:

Tam dilinin ucuna geliyor…

Hattâ okunuyordu gözlerinden…

Tam söyleyecek oluyor.

Terliyor birazcık.

Gökyüzüne bakıyor.

Kuş sesleri, yaprak hışırtıları…

Tam söyleyecek oluyor.

Unutuyor [bütün] kelimeleri!

Çekirdek Hikâyesi:

Ölüyorum, çürüyorum; yine doğuyorum!

Hayatla, ölümle bu kadar göz göze…

Şaşkınlığımdan öleceğim, ha!

Doğmak o kadar kolaymış ki…

İşi gücü bırak da gel!

Konuşalım biraz!

Yaşayıp ölmelerden…

Ölüp çürümelerden…

Çürüyüp çiçeklenmelerden…

Sevdim bu çekirdeği ben.

Aşk:

Aşkı/nı anlatmaya kalkma sen; aşk… anlatır seni!

Yaşadığına Dair:

Akşam oluyor; yapıp ettiklerini alt alta yaz! Yaz bakalım; ne kadar yaşadın, ha!

Fânilik Acısı:

Çok güzelsin de… fânisin!

Vatan:

Vatan borcunu ödedik de… vatan; borcunu ödüyor mu… vatan-daşına?!

Ölüm ve Sır:

Ölümden korkmayanlar var! Onlar değişik adamlar; tamam! Ölümün ötesini aralamışlar demek! Gidip sorsak… “sır” verirler mi acep!

Yakınlık:

Geceye benziyorsun.

Gözlerin yıldız gecede…

Gürül gürül sulara benziyorsun.

Kayıpsın suların derinliğinde.

Bulutlara benzetsem seni;

Tutsam ellerini.

Gökyüzü gökyüzü dolaşsak…

Ne kadar benziyorsun mevsimlere!

Ayazından, yazına…

Güzünden, baharına…

Saat:

Çalışmayagör;

Vakit geçiyor.

Bir de uyumaya…

Sen saatlere bakma!

Dert Derman:

Dert varsa… derman da vardır.

Kış ve yaz gibi…

Gece ve gündüz gibi…

Ağlamak, gülmek gibi…

Ölmek, dirilmek gibi…

Bir Gün:

Kalbim tık tık, tıp tıp…

Saat gibi, zaman gibi tıpa tıp…

Bir gün… bırakıp buraları… bırakıp…

Aşk Acısı:

Sıcak yemek dil yakar [gün gelir] geçer acısı. Aşk kalbi yakar. Ve [günler geçer] geçmez o acı. Geçmez çünkü… ocakta “yemek” unutmak ne ki… Kendisini “aşk” ateşinde unutanlar var! Sonuç… mâlûm!

Ayrılık Rüzgârı:

Ayrılık ve rüzgâr el ele vermişse…

Arkalarından bakakalırsın.

Anlarsın!

Bayramı Özlemek:

Çocuklar gibi saf olsak! Bayram yerine dönse ortalık! Aynalar utanmasa bizden!

Yuva:

Üşüdüğünü söyleme kuşlara;

Sana yuva yapmaya kalkarlar;

Unuturlar da kuş olduklarını!

Susmayı Unutan Adam:

Sermayesi susmaktı aslında! Kelimesizin tekiydi. Çok konuşuyordu.

Yazmak:

Yok, yok!

Ne yazsam kesmiyor!

Yazdıkça yolumu kesiyor cümleler!

Şu, bu, öteki derken…

Bir yağmur hiç acelesi yokken…

Şehirler, şehirler ölüyorken…

Dağlar beni çağırıyorken…

Rüzgârlı bir yoldan geçerken…

Yaprağın salınışı ümitken…

Tutup yakamı çekiyor…

Telâşeler köşebaşında…

Lâşeler, telâşeler…

Habersiz; ağustosun hüznünden…

Habersiz…

Kalbinin ta ortasındaki…

Hem de her sefer ki …

Hüznünden ve hüsnünden…

Tören:

Belki bir gün törenler de biter. Belki bir gün hayatla göz göze geliriz!

Şimdi:

Şimdi yapmadığı işi; ne zaman yapar kişi!

Ninni:

Hıh! Biri bitmeden başka bir gündem… Gözlerimizi, gönüllerimizi, aklımızı şaşı eden… Neden? Ve yaşamak unutuluyor arada. (Uyutma politikaları nasıl da “tutuyor” böyle!)

Sütçü:

Sütçü geldi; süt aldım!

“Süt aldım…” lafın gelişi…

Elinde sütler kalmış;

Hazır; evdekiler de yokken…

Aldıkça almışım!

Adam bir sevindi, bir sevindi!

Şu benim de elimde kalanları…

Kapı kapı gezdirip satamadıklarımı…

Bir alan olsa da; yıksam kapısına:

Vesveselerimi, telâşelerimi…

Aah, daha nelerimi…

Bembeyaz süt elde kalıyorsa…

N’itsinler benim karanlıklarımı!

Aah; bir pencere, bir kapı…

Tadımlık Diyar:

Alıştırma beni;

Burası dünya!

Arkadaş:

Susarsam… konuştur;

Sorularım var!

Uyursam… uyandır;

Yaşayacaklarım var!

Noktalama İşaretleri:

Soru işareti…

Ünlem…

İç nokta…

Soruların bitmesin.

Hayretin devam etsin.

Hayat devam ediyor.

Haziran ayı Keyfince Lügât sayfasını okumak için tıklayınız. 

1 Trackback / Pingback

  1. Kalemlerin efendisi | Genç Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*