Ben (3)

Bediüzzaman “kimsin?” derken ve cevabını verirken benin ânlardan ve yansıyan yüzlerden ibaret bir kimlik olduğunu hatırlatıyor. Hafızanın kurguladığı bir bütün filmin kahramanı olan bir ben. Bunu bir de tersten denesek: Hatırladığımızın dışında bir an ve mekânda buluşsak. Bununla ilgili bir değerlendirme yapılmış:

“Evet, siz de bir sabah uyandığınızda, zihninizde yer alan hayatınızdan ve çevrenizden bambaşka bir dünyaya gözünüzü açabilirsiniz. Bugün bir üniversite öğrencisiyken yarın sabah evli ve çocuklu biri olduğunuzu, bir genel müdürken bir evsiz olduğunuzu düşünebilirsiniz. Evli ve çalışan bir kadınken Paris’te bir sanatçı olduğunuzu düşünebilirsiniz. Bu kapsamlı zihinsel yanılgı saatlerce ya da aylarca sürebilir.

“Bütün bunlar nadir görülen ama dikkat çekici ve çok ilginç bir hastalık olan ‘Disosiyatif Füg’ hastalığı. Literatürde kısaca ‘füg’ olarak da geçen bu hastalık sizi gerçek hayatınızdan koparıp bambaşka bir hayata sahip olduğunuz zihinsel bir tasarıma yönlendirir. İlginç değil mi? Hafızanızdaki tüm anılar, kendinize ait tüm kabuller gidiyor ve yerine bambaşka hatıralar ve farklı bir kimlik geliyor. Yaşamadığınız bir hayat kafanızda birdenbire oluşuyor.

“Stresli durumlarda çoğu insan kendisini başka bir yerde ve/veya zamanda hayal edip bir ölçüde rahatlar. Örneğin işinizin en bunaltıcı döneminde kendinizi yazın deniz kenarında güneşlenirken hayal edebilirsiniz. Yaşadığınız şehirden ya da ülkeden sıkılınca yabancı bir ülkede doğup büyüdüğünüz bir başka hayatı imgeleyebilirsiniz. Günlük hayattaki bu masum küçük zihinsel kaçışlarımız, disosiyatif füg sahibi kimselerde aşırı boyutlarda gerçekleşmekte ve kaçtıkları bu imgeye zorunlu olarak bir süre tamamen saplanıp kalmaktadırlar.

“Dışarıdan bakıldığında bir anda bambaşka bir hayata, belleğe ve kimliğe geçiş yapma her ne kadar ilgi çekici bir film senaryosu gibi görünse de yaşandığı zaman hem birey için, hem de yakınları için çok büyük sıkıntılar doğurabilmektedir.”

“İnsan seçmeye mecburdur.” (Gazzâlî, İhyâ). Bu insanın bir ben olması iradesini seçerek göstermesi gereğini ifade ediyor. Oğuz Atay, Tutunamayanlar’ında geçen bir yazıda dediği gibi “Kendini çözemeyen kişi, kendi dışında bir sorunu çözemez”.

– Forrest, sen büyüyünce ne olacaksın?

– Nasıl yani? Ben büyüyünce ben olmayacak mıyım? (Forrest Gump filminden).

“Benim gençliğimden beri takip ettiğim prensiptir: Tek başına bir şey değilsen başkalarıyla bir şey olamazsın. Tek başına bir ‘şey’ olmak zorundasın” İsmet Özel’e göre de. Benin aslında ân olduğunu söyleyenler de olmuştur sonuç olarak. Tanpınar da buna katılıyor: “Bütün ömrüm boyunca yaptığım şey ânı kurtarmak” (Tanpınar, Günlükler). Beni kurtarmak, kendini kurtarmak, ânı kurtarmak…

İnsan bir ölçüdür. Kâinata, eşyaya, yaratılışa bir ölçü birimidir. Her ölçü ve sayma hatadan ayrı değildir. Bilâkis, her ölçüm ve sayım hatayı üretir. Soyuttan somuta indirgenme başlı başına tenzil, bir hata üretimidir. İnsan beni hataların bileşkesidir. Varlığı bu yokluklardadır. Ama vardır ve kimliği belirlenmiştir.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*