Mecaz

“İş atomlara geldiğinde, dil yalnızca şiirlerdeki gibi kullanılabilir.
Şiirlerin de meydana getirdiği görüntülerin gerçekleri ifade ettiği düşünülmez”

Niels Bohr

Yani hayal tuğlalarından gerçek bir bina yapmak. Tuğlaları inşa için kullanıyorsunuz, ancak her birinin ayrı ayrı gerçek olduğunu kabul ettiğinizde bina çöküyor. Bugün fizikte kuantum ile Einstein kuramları arasındaki çelişkilere benzer bir durum (aslında bunlardan birincisi “tabiat”, ikincisi “kendi kendine olma” fikr-i küfrîlerini yok ediyor) her bir zihnin uzayında insan bilincinde de kuruluyor ki, ikisini birleştirecek ‘her şeyin teorisi’nin düğümü çözebileceği bekleniyor.

Bediüzzaman mecazın ilmin elinden cehlin eline düşünce (yukarıdan aşağıya inmesi, tenzil, yansıma, görüntüleme) hakikatle yaşadığı zihinsel sıkıntıları tarif ediyor. Çözümün de, mânâ-i harfî ve mânâ-i ismî ilişkisinin (ayna ve aynı) doğru kurulabilmesi ile mümkün olabileceğini iddia ediyor.

Hakikat birdir; ancak, indikçe parçalanır ve çoğalır. Her birinin farklı elbiseleri bulunur. Bu tenzil hakikati kâinatın tümünü kaplamıştır. Bir hareketle, bir anda, hakikatin pek çok yüzleri adeta ‘pörtlemiştir’. Hz. Ali’nin ilmi tanımlaması gibidir: Cehlin  ilmi çoğaltması, ki bilim buna ‘şişirme’ diyor, mecazın hakikatin yerinde görünmesi iledir.

Kâinat da başlangıçta bir noktaydı. Hakikat-i Muhammedî’nin nuru yer ve göğü ayırdı; ışık, hava, su şekline geçti. Semavî olanla arzî olan ayrıldı. Araya âlem-i misal denilen (berzah, aralık) görüntüler kondu. Zihinler burada açıldı, çarklar dönmeye başladı. Nûr’dan ışık, ışıktan küreler, yıldızlar, yıldızlardan madenler hasıl oldu. Hidrojen helyuma, helyumdan oksijen, karbon, azot derken hava, ardından aşk-ı kimyevî ile [aşk-ı kimyevî mecazın hakikate (yurduna) olan aşkını ifade eder, ki nihayeti madenler için altına dönüşmektir; aşk mesleğinde (tasavvufta) ise hakikate ulaşmaktır] ağır metaller, nihayet toprak olarak tekrar insanda birleştiler.
62

Tersten alırsak, (ki bilim çoğu böyle yapar); insan zihninde toprak, su, hava, ışık yerden yükselerek hakikatin delilleri olarak saflaşmaya başlıyorlar. İlme dönüşerek evrensel gerçek (matematiksel) olurlar. Sonra bunların dolaşmasına izin veriliyor. Böylece insan zihninde mahsus âlemler yaratılıyor…

 

Yazının devamına dergimizin Mayıs sayısından ulaşabilirsiniz…

 

Caner Kutlu
caner-kut@hotmail.com

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*