Rahmet

(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya, 107)

Durmaksızın ilerlemeye devam eden bilim ve teknoloji artık, neredeyse sınır tanımaz hale geldi. İnsanlığın en büyük hayali olan ölümsüzlük üzerine çalışmalarını devam ettiren, Amerikalı bir şirket yakın bir gelecekte (2045 itibariyle) ölümsüzlük ve ölüleri hayata döndürmeyi vaat ediyor. Şirket, beyninizi yapay bir bedene nakledecek, bu şekilde hiç bir zaman ölmeyeceğiz.

“…duyulara ait organlarınız ve yeni biyonik bedeninizle iletişime geçmeniz için beyin-bilgisayarı temelli bir arayüz kullanacak” ve yapay zeka sentetik organların “bağımsız bir şekilde işleyebilmesi için” de yapay zekâ kullanılacak. (The Sun)

Bu haberle anlıyoruz ki, kalbi ölmüş insanın tek başına beyinle yoluna devam etmesi mümkün görülüyor. Diğer taraftan, Lazarus refleksi denilen beyin ölümü gerçekleşmiş hastalarda meydana gelen refleksler var, kollarını kaldırıp çapraz şekilde bağlama şeklinde görülür (Mısır mumyaları pozisyonunda). Bu fenomen ise adını İncilde geçen Lazarus’tan alır, Yuhanna İncili’nde Hz. İsa’nın (as) Lazarus’u ölüyken dirilttiğinden bahsetmektedir. (Wikipedia)

Kur’ân, Hz. İsa’nın (as) peygamberliğinden ve nişanesi olarak kendisine verilen rahmet tecellisi mucizelerinden bahsediyor. Meali şudur:

(O) diyecek ki:

“Ben size Rabbinizden, varlığında O`na dair işareti taşıyan biri olarak geldim. Ben size çamurdan kuş şeklinde bir mahlûk meydana getirir, içine nefhederim de o, Biiznillâh bir kuş olur. Kör ve cüzzamlıları iyileştiririm. Biiznillâh ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi de size (Allâh’ın bildirmesiyle) haber veririm. Burada, eğer iman ederseniz, (Rabbinizin kudreti hakkında) size (önemli) işaret vardır.”  (Ali İmrân 49)

Bediüzzaman, ölüm içinden bir hayat refleksi çıkacağını ‘âyetlerin gözüyle bakarak’ tefsir ediyor. “Hattâ ölüme de muvakkat bir hayat rengi vermek mümkündür” önyargısıyla iki yüzlü (maddî ve manevî) rahmet açılımı ortaya çıkarıyor: Cenâb-ı Hak, âyetin lisan-ı işaretiyle manen diyor ki:

“Ey insan! Benim için dünyayı terk eden bir abdime iki hediye verdim. Biri, manevî dertlerin dermanı; biri de, maddî dertlerin ilâcı…

 

Manevî yüzü: İşte ölmüş kalbler nur-u hidayetle diriliyor.

Madde ciheti: Ölmüş gibi hastalar dahi, onun nefesiyle ve ilâcıyla şifa buluyor. Sen de benim eczahane-i hikmetimde her derdine deva bulabilirsin. Çalış, bul! Elbette ararsan bulursun.”   (Sözler)

Plastik bir insan umuduyla yaşamaya çalışan Hıristiyan Batı, (Allah’ın rahmetinden ümidini kesmiş vaziyette) kalbi durmuş ve beyni ile parçalanarak ayakta durmaktansa… Hıristiyanlık ya tasaffî edecek (Hz. İsa (as) peygamberin hayat veren nefesini tekrar duyacak) ya da teslim olacak. Hz. İsa (as) ve insanlık tarihini aydınlatan nûr ile hayat mecâzdan hakikate ulaşabilecektir.

“Rahmet, mecazı hakikate dönüştürecek olan nurdur, hidayettir. Hayatın kaynağıdır. Ölüm karşısında hayatı mecâzdan hakikiye dönüştürecek olan Allah’ın rahmetidir. Âlemlere ve insan zihnindeki âlemlerine rahmet olarak indirilmiş bir kaynak ile bağlantı düğmesine basılmış gibi âlemler birden aydınlanacaktır… ölmüş ruhlar hakikate uyanacaktır. Hem o nur ile kâinattaki harekât, tenevvüat, tebeddülat, tagayyürat; manasızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp birer mektubat-ı Rabbaniye, birer sahife-i âyât-ı tekviniye, birer meraya-yı esma-i İlahiye ve âlem dahi bir kitab-ı hikmet-i Samedaniye mertebesine çıktılar.

“Hem insanı bütün hayvanatın mâdûnuna düşüren hadsiz zaaf ve aczi, fakr u ihtiyacatı ve bütün hayvanlardan daha bedbaht eden, vasıta-i nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı, o nur ile nurlandığı vakit, insan bütün hayvanat, bütün mahlukat üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akıl ile niyaz ile nâzenin bir sultan ve fîzar ile nazdar bir halife-i zemin olur.”

“Demek, o nur olmazsa kâinat da insan da hattâ her şey dahi hiçe iner. Evet, elbette böyle bedî’ bir kâinatta, böyle bir zat lâzımdır. Yoksa kâinat ve eflâk olmamalıdır.” (Mu’cizât-ı Ahmediye )

Prometheus’un zincire vurulması gibi zihni engellerden kurtulmayan Hıristiyan ruhu, ateşin ve ölümün pençesinde inlemektedir. Hz. İsa’nın (as) ruhunu terkettiğinden beri, acılar içinde, Roma ve felsefe-i Yunaniyeye mahkûm zihninde oynaşan tanrılar, düğümleri çözen Prometheus’un ölüm korkusundan kurtarmak için içlerine kördüğüm atması karşısında…

Otlardan ilaç yapmak, kahinlik, büyüler öğretmekle ölümlülerin düğümlerini çözebilecek mi? Prometheus kendi düğümünü çözebilecek mi? Pandora’nın kutusunda saklanan ateş insanı kötülük ve ızdıraplarıyla oynaşan hortlaklar haline getirecektir.  Prometheus’un ruhunun beklediği Zeus’un merhameti değildi; Allah’ın rahmetiydi. Modern Prometeuslar için de böyledir.

Allah’ın rahmeti kâinata durmaksızın inmektedir?

Allah, rahmet eserlerine bakmayı emrediyor. Nasıl hayat verdiğini anlatıyor. Sonra tekrar hayat vereceğini vaat ediyor. Mecaz ile hakikat arasındaki dengeyi vurguluyor. Gece ve diğer yüzü gündüzün yaratılması gibi, ölümün ardından hayatı da yaratacaktır. Herşey bir hesap ile yapılmaktadır. Karanlıklar aydınlatılmaktadır.

O Rahmândır. Kur’ân’ı öğretmiştir. İnsanı yaratmıştır. Beyanı öğretmiştir. Güneş ve ay bir hesaba göre (hareket etmekte)dir. Bitkiler ve ağaçlar secde ederler. Göğü Allah yükseltti ve mîzanı (dengeyi) O koydu. Orada meyveler ve salkımlı hurma ağaçları vardır. Yapraklı daneler ve hoş kokulu bitkiler vardır… (Rahmân Sûresi’nin doyumsuz ifadeleri böylece devam ediyor. Bu öyle bir kaynak ki doyumsuzdur; uzun yazılar istemektedir.)

Bediüzzaman bir rahmet eseri olarak “Kur’ân’ı öğretti” âyetini şöylece deneyimliyor:

İnsanın vehim, farz, hayal duygularına varıncaya kadar bütün hâssaları bilâhere rücu’ edip bil-ittifak Hakk’a iltica ettiklerini ve bâtıla hiçbir ihtimal ve imkânın kalmadığını ve kâinatın ancak ve ancak Kur’ânın izah ettiği şekilde bulunduğunu gördüm. (Mesnevî-i Nuriye )

Âlemlere rahmet olarak inen “iki cihanı aydınlatan güneşi” Rahmân’ın iki yüzlü âlemleriyle  birden tarif ve tefsir ediliyor:

“Kur’ân’ın âyetleri birbirini tefsir ettiği gibi, bu kitab-ı âlemin de bir kısmı, diğer bir kısmını izah ediyor. Meselâ: Maddiyat âlemi Cenab-ı Hakk’ın envâr-ı nimetini cezbetmek için hakikî bir ihtiyaç ile şemse muhtaç olduğu gibi, âlem-i maneviyat dahi rahmet-i İlahiyenin ziyalarını almak için şems-i nübüvvete muhtaçtır. Binaenaleyh Resul-i Ekrem’in (asm) nübüvveti, şemsin kat’iyyet ve vuzuhu derecesinde kat’î ve vâzıhtır.” (Mesnevî-i Nuriye )

“Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik…” herkesin zihnindeki hususi âlemindeki rahmeti de gönderilenle birlikte doğan bir nurdur. Demiri gökten, bitkileri topraktan, suyu semâdan, ruhları hiçten, hayatı yoktan, vücudu gaybdan, sözü arştan, sureti misalden gönderdiği gibi…

Carlyle, Peygamber Efendimizi (asm) anlamanın yolunun, onu kabul etmekten geçtiğini söyler… Goethe de, “Eğer İslâmiyet teslim olmaksa, biz de Müslüman olarak yaşamıyor muyuz zâten” diye soruyor. Büyük insan, açık bir zihin, yüksek bir ruh sahibi olmak, Bediüzzaman’ın ifadesiyle Hıristiyan Avrupa’nın ‘zekâ tarlaları’ Allah ve Resulüne teslim olmakla rahmetin celbine muhatap olmayı bekliyor. Viktor Hugo da aynı ışıkla uyandığı bir sabah zihnini yazdığı bir şiirle temizliyor:

“Zira her şafak, doğacak güneşin müjdecisi”

Çin’de Ming Hanedanı’nın ilk imparatoru olan Hong Wu’nun 14. yüzyıl sonlarında Hz. Peygamber’i (asm) öven bir şiir yazdığı ortaya çıktı. Şöyle diyor:

 

Karanlığın üzerlerine çöktüğünü görünce

Ruhları ve âlemleri aydınlattı

Uzakta kaldı tüm günahlar

Kelimeler yetmez ona teşekküre

Kutlu yolu sundu bize

Tüm şeytanları mağlup etti

Onun dini saf ve haktır

Muhammed soylu ve büyüktür!

 

Bediüzzaman  zihninde şöyle bir hakikat (salavat-ı şerife)  vücud buluyor…. Her zihnin misalî güneşi ile iki cihan güneşinin temsili:

“Cenab-ı Hak şemsin hararetini hayat, ziyasını şuur, ziyadaki renkleri duygu gibi yapmış olsa idi, senin elindeki âyinede temessül eden şemsin timsali seninle konuşacaktı. Çünki o, timsalinde oldukça harareti, ziyası, renkleri olurdu. Hararetiyle hayat bulurdu. Ziyasıyla şuurlu olurdu. Renkleri ile de duygulu olurdu. Böyle olduktan sonra, seninle konuşabilirdi. Bu sırra binaendir ki, Resul-i Ekrem (asm kendisine okunan bütün salavat-ı şerifeye bir anda vâkıf olur.” (Mesnevî-i Nuriye )

Her sabahın güneşi…

Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. (Matta)

 

Caner Kutlu

caner-kut@hotmail.com

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*