Parça (1)

“Parçaları dinleyip tümü unuttun” diyor, Shakespeare.

Çünkü parçanın içindedir. İçinde olan için bütün kayıptır. O halde, bulunduğun parçadır, hatırladığın da parçadır. Kayıp olan da bir parçadır.

Selçuk Topal: “Sanırım evreni anlama çabamızda önümüzdeki en büyük engel bizzat onun içinde olmamız. Hiç dışına çıkılmayan bir binanın sadece içinde geçerli yasalarla o binanın dış yüzeyini, hatta daha da ötesi, o binanın ait olduğu belki de sonsuz sayıda mahalleyi anlamaya çalışıyoruz…” derken evrensel bir parçalanmanın içinden zihnin çarklarının üreteceği bütün resmin aşamalarına atıf yapıyor.

O halde gittikçe parçalanan bu parçacıklar zihinde nasıl birleştirilebilir?

Altın oran evrendeki en mükemmel sayı kabul ediliyor: 1,618. Bunun gibi pek çok sabitler, pi sayısı, euler sabiti gibi… Parçadan bütüne ilişkiler zincirini kullanarak zihnin çarklarındaki işletim sisteminde işe yarayabilir. Bunun için bütün bir bilim ve insanlık tarihi bütünleşmiş olması gerekir. Bu da, çok sayıda tarihî ve insanî bilgi ve birikimin en az ikili ilişkilerini kaçınılmaz yapar. Örneğin; Türev ve integral hesaplamalarını konu alan matematik analizi “Calculus”u geliştiren Gottfried von Leibniz’in ikili sayı sistemi için ilham kaynağı, zamanından 2500 yıl önce Çin’de efsanevî Fu Xi tarafından yazılmış “I Ching” (Değişimler Kitabı) olmuş. Bunun için “Lâ cedide tahte’ş-şems…” denmiştir. Yeni bir şey yok; yeni kurulan ilişkiler var.

Picasso, gerçeğin parçalansa bile yine de anlamlı olacağını düşünür. Böylece, “plastik amaç uğruna biçimlerin bozulması” yaklaşımını ortaya çıkarır. Kandinsky, Nazilerden kaçarak geldiği Paris’te sanatta tinsellik üzerine çalışması derinlere dalarak müzik ve şiiri de etkileyecektir. Einstein’in genel görelilik kuramı ışığın gerçeğin ve gerçeküstünün sanat zihnini değiştirmeye yönelik karşılıklarını tetikleyecektir. Freud’in psikanalizi sanatı buluşturuyordu. Chaplin’in filmleri gerçeğin ve hayatın hareket içindeki parçalarını araştırıyordu: hayat uzaktan trajedi yakın planda ise komedi idi. Dada’nın yaklaşımları, James Joyce’un Ulysses’i, Kafka’nın Dava’sı, Dönüşüm’üyle anlattığı, Brecht’in operası, Ernst Hemingway’in Çanlar Kimin İçin Çalıyor ve Silahlara Vedası, Steinbeck’in Gazap Üzümleri, Aragon’un, Breton’in gerçeküstücü şiirleri, Dali’nin paranoya-klinik yöntemi, Rusyadaki toplumcu gerçekçilik, Klee’nin, Van Gogh, Matisse, Miro’nun arayışları parçalanma içinde derinleşme ve buluşma çabaları olarak zamanın ruhunu ortaya çıkaracaktır.

“Tanrı öldü” diyerek işi çığrından çıkaran Nietzche, Aforizmalar’ıyla paramparça olsa da “Böyle buyurdu zerdüşt” diyerek bütünleşmenin damarlarına saldırıyordu. “Sert ol!” derken gerçeği inciteceğini hesaba katmalıydı. Halbuki; Tales, İran’da Zerdüşt’ün, Hindistan’da Buda’nın, Çin’de Konfüçyus’un çağdaşı. Yani, gerçek aynı devirde insanlar arasında parçalı olabilmiştir tarihte… Din ise tamamlanmıştır. Allah, birdir. Ve Onun isimleri parçalı bakışlara imkân verir ve onları tek bir sözde birleştirebilir. Şöyle ki;

“İsm-i Celâl, alelekser nevilerde, külliyatta tecellî eder. İsm-i Cemal ise mevcudatın cüz’iyatına tecellî eder. Bu itibarla nevilerdeki cûd-u mutlak, celâlin tecellîsidir. Cüz’iyatın nakışları, eşhasın güzellikleri cemalin tecelliyatındandır.

“Ve keza celâl, vâhidiyetin tecellîsinden, cemal dahi ehadiyetin tecellîsinden zâhir olur. Bazen de cemal, celâlden tecellî eder. Evet cemalin gözünde celâl ne kadar cemildir, celâlin gözünde dahi cemal o kadar celildir.”1

Bediüzzaman: “Nasıl o asa ne kadar parçalansa yine işe yarar; Kıssa-i Musa dahi öyledir”2 der. Kur’ân’ın her bir ayeti ile bütünü arasındaki mükemmel uyuma vurgu yapar. Hem Celâl hem Cemâl tecellîleri hem ayetlerin içerisinde hem de Peygamber tarihlerinde birbirlerini tam olarak karşılar. Bunun bilim, sanat ve medeniyette karşılıkları saymakla bitmez.

Bediüzzaman ışık ve hava unsurunu gerçeğin hem birer mertebesi hem de birleştirici unsurları olarak kullanmıştır. Mimar Sinan’ın mimaride açtığı çığır da ışık ve havanın kapalı mekânda en yüksek kullanımını içeriyordu. Bediüzzaman’ın mekân algısı bu kadim mimarî anlayışına bazı çağdaş eklemeleri de katmıştır. Örneğin: elektrik…

Bediüzzaman’a göre bütünleştirici zihnî gereçler: “Mâna-i harfî, mana-i ismî, nazar ve niyet” olarak geliştirilebilir. Ancak, elbette ve şüphesiz, asıl bütünlüğü ifade etmek, gidip, görüp ve gelmek olarak, içten dışa, parçadan bütüne; tekrar içe ve parçaya işlemekle mümkün olabilecektir. Bunun yakınlık dereceleri ile ilmelyakîn, aynelyakîn ve hakkalyakîn olarak geliştirildiği görülmektedir.

Ki gitmiş, görmüş ve gelmiş…

“Bütün evliyanın sultanı olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm; değil yalnız kalbi ve ruhu ile, belki hem cismiyle, hem havâssıyla, hem letaifiyle, kırk seneye mukabil kırk dakikada, velayetinin keramet-i kübrası olan Mi’racı ile bir cadde-i kübra açarak, hakaik-i imaniyenin en yüksek mertebelerine gitmiş, Mi’rac merdiveniyle Arş’a çıkmış, ‘Kab-ı Kavseyn’ makamında, hakaik-i imaniyenin en büyüğü olan iman-ı billah ve iman-ı bil’âhireti aynelyakîn gözüyle müşahede etmiş, Cennet’e girmiş, saadet-i ebediyeyi görmüş, o Mi’racın kapısıyla açtığı cadde-i kübrayı açık bırakmış, bütün evliya-yı ümmeti seyr ü sülûk ile, derecelerine göre, ruhanî ve kalbî bir tarzda o Mi’racın gölgesi içinde gidiyorlar.”3

Dipnotlar:
1) Mesnevî-i Nuriye, Y.A.N., İstanbul 2020, s. 187.
2) Muhakemat, Y.A.N., İstanbul 2020, 79.
3) Sözler, Y.A.N., İstanbul 2020, s. 548.

Haziran ayı Zihnin Çarkları sayfasına gitmek için tıklayınız.

1 Trackback / Pingback

  1. Parça (2) | Genç Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*