Baharı beklerken

Sonbahar…
Sus-muş gibi kainat…
Yorgun bir kuş gibi ruhum…
Ne zaman bahar olurum?

BİR GÜN

Oturacağız bir gün.
Bugünleri acıyla anıp…
Bir kâbustu diyeceğiz.

Hak yerini bulacak.
Kısa çöp hakkını alacak.
Sevinmesin haksızlar.

Kara gün kararıp kalmaz.
Kötüler murat almaz.
Asil azmaz, bal kokmaz.

Bilmem; ümidim var benim.
Şundan bundan değil…
O’ndan, O’ndan, O’ndan…

SONSUZ SELÂM

Hayat kısa;
Dualar uzun…
Sıkıntılar varsa da ne gam!
Her ân selâmı var Sonsuz’un.

GECE

Gece yarısı…
Göz kapaklarım yorgun…
Her yanım gece sarılı…

Aynalar…
Sarılır mı gecelerin boynuna?
Ânsızın uyanır mı geceler?

DİLSİZLİK

Hep başka şeyler konuşuyoruz; halbuki biz dilimizi kaybetmiş bir milletiz. İşe dilden başlayacağız. Hem de hemen…  Okullar dilimizi öğretmiyor; bozuyor; bunu da hatırlatmasam hatrım kalır.

MAKYAJ

Makyaj mı? Her an değişen yüzüne, gözüne, kalbine… ha! Kadrajı lekeliyorsun!
Makyaja bile “makyaj” yapılan bir ç/ağ…

ADAMA BAK!

Bir de yaşadığını söylüyor;
Bir sefer göz kırpmamış yıldızlara!

Ay görmemiş belki bir ömür!
Olur mu olur!

Adam su nasıl içilir bilmiyor.
Ekmeği de hiç koklamamış.

Adam cahilin teki…
Kuş dilini bilmiyor.

Ne kediyi okşamış ne yaprağı…
Doyasıya gökyüzüne bakmamış!

HOROZ

Horozlar uyanmak isteyenler için öter.

LAF

Laf adama söylenir; adama da laf söylenmez!

VAKTİNDE

İstanbul ezanları ikindiyi söylüyor.
Günün sonbaharı…
Adımlar yavaşlamış.
Bu telâşlar da bitecek.
Vakitleri dinlemeli vaktinde…
Uçup gidince…
Gözyaşları çoğalmasın diye…

GÖLGE

Kış…
… ve uyuşmuş dünya;
Zulüm çığ gibi büyüyor.
Her gün biraz daha ölüyor dünya!
Sonsuz bir bahar aradığımız…
Dünya gölgesine sığamayız..

ŞİİRİN GELİŞİ

Bir mısra yazıp bırakmaktı niyyetim. Baktım gidiyor; dokunmadım! Ah, hep böyle böyle rahat ilhamlar gelse!

KİTAP GİBİ

Kitapsızlığın olduğu yerde; kitap gibi yaşanır mı!

ÖLÜM

En çok korktuğumuz ölüm;
Çalacak kapıyı bir gün.
Bütün kaçakları alıp kaçacak.

SİVİL HAYAT

Bir hayat şekli biliyorum. Âdem’den bu yana çok az insanın -her şeye rağmen- tercih ettiği: “Sivil hayat…”  Sivil hayatçılar emretmeyi de sevmez; emir almayı da… Sadece ve yalnız hakikatin emrindedirler.

Sivil hayata uzak yerlerde sefil hayatlar yaşar; bu da nasıl yaşamaksa!

ÇIKIŞ

Ne yazsam diner bu acı,
Ne konuşsam;
Bilmem ki!
Yaşamak bu kadar zor;
Ölmek bu kadar kolay mı;
Bilmem ki!
Ey akıl; buna bir çare?
Ey kalbim; sen de söyle!
Çıkış nerede?

GENÇ

Genç, “hazine” demek… Gençlerle konuşmak iksir… Onların ümitleri gözlerinde parlar. Yeter ki o filizleri, bahar tebessümleri soldurmayalım, kırmayalım. Sonra olan bize olur. Dünya fakirleşir. Bu  dinamik hazinelere sırtımızı döndüğümüzden olmasın yüzümüzün bir gülüp bin ağladığı?

KALPSİZLİK

Kalbimizi devreye sokmadan yaşamak; kalpsizlik değilse ne?

NİYET

Uyur gibi yapıyordu; uyumuyordu!
Okur gibi yapıyordu; okumuyordu!
Sever gibi yapıyordu; sevmiyordu!
Bilge dedi ki: “Sen; sen olmak istiyorsan; yaşa; yoksa sen de (yaşarken) ölülerden sayılacaksın; “sayılmayacaksın”  yani!

ANLADIM Kİ…

Anladım ki hayat kısaymış!
Anladım ki diploma sevdası abartılmış!
Anladım ki oyun içinde oyunlara atmışlar beni!
Anladım ki zalimler haksızlığa doymuyor!
Anladım ki gürültüye, gevezeliğe boğuyorlar huzuru!
Anladım ki şiirin, estetiğin düşmanı çok!
Anladım ki yalancıları anlayıncaya kadar ömür epey yol alıyor!
Anladım ki anlamak kolay değil!

TERK

“Beni terk ettin!” diyorsun da… kendine bak biraz! Kendini terk eden birisini ben nasıl bulabilirim ki! Sen kendini bulduğunda… yine… yeniden…

MEKTUP

Kainat Mektebi’ nin mektuplarını açmadan, içmeden, okumadan buradan gidenler o kadar, o kadar çok ki…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*