Hedonizm ve Oruç

Çağımızın getirilerinden birisidir hazcılık. Tüm reklam içeriklerinde haz odaklı, lezzet odaklı içerikler görürüz. Türkçede hazcılık olarak bilinen kavram felsefede “hedonizm” olarak geçer ve eski Yunan düşünürlerinden Aristippos ve Epikür tarafından geliştirilmiş olan bir felsefî akımdır. Hayattaki en yüksek değerin haz olduğu, ideal hayata bu yolla ulaşılacağı fikrini savunurlar. Haza ulaşmak uğruna her şeyi mübah görürler.

Aristippos, insanın fıtratında bulunan “elemden kaçıp hazza yönelme” duygusunu, insanın biricik amacı hâline getirmekte, insanın dünyada elem verici şeylerden kaçınıp hep hazzın peşinde koşmasını önermektedir. Buna karşılık Said Nursî’nin Kur’ân ve felsefe talebesini karşılaştırdığı eserdeki şu ifadeleri mühimdir:

“Hem o şakird, menfatperest hodendiştir ki: Gaye-i himmeti, nefs, batnın ve fercin hevesatını tatmin ve menfaat-i şahsiyesini, bazı menfaat-i kavmiyye içinde arayan dessas bir hodgâmdır.”1

Yani maddî hazlar peşinde koşan bir kimse, sadece kendisini düşünür, toplumun menfaati onu ilgilendirmez. Bunun yanında çalışmasının amacını; nefsin, midenin ve fercin yani cinselliğin tatmininde görür. Hayatını bu zevklere adar. Günümüzdeki dizilere ve kitapların içeriğine bakacak olursak hedefin tam olarak hedonizm olduğunu görürüz. En önemli kitlesi de çocuklar ve gençlerdir.

Z kuşağı olarak adlandırılan şimdiki genç kuşağa sunulan imkânlar, kolaylıklar ve haz odaklı yaşam gençlere kötü sonuçlar doğurmaktadır. Hedonist yaşam tarzı süren bu kişilerin çoğu bu haz hâlinin sürekli olmamasından dolayı ağır bir depresyonla karşı karşıya kalmakta ve intihar etme eğilimi ve davranışını sıkça gösterebilmektedir. Ya da bu haz hâlinin sürekliliğini sağlayacağını zannettikleri alkol ve uyuşturucuya yönelmekte ve bu hem ruhsal hem bedensel açıdan bazı geri dönüşü olmayan bir bataklığa girmelerine yol açmaktadır. Bu verilere göre hedonizm aslında tedavi edilmesi gereken bir psikolojik bozukluktur. Prof. Nevzat Tarhan’ın tespitine göre; insanın 24 saatinin -uyku hariç- % 20’den, yani 5’te 1’inden fazlasını eğlenceyle geçirmesi, kişinin psikolojik tabiatına aykırıdır. Bir insan için günün % 20’sinde eğlenmesi, eğlence tatmini için yeterlidir.

Bu asrı yüz yıl önceden tahlil eden Said Nursî, hedonist kültürün insanı mutsuzluğa sürükleyen fikirlerinden kurtulmak için, öncelikle hedonizmin içindeki acıyı/elemi gösterir. Zehirli bir bala benzetir, dünyada dahi ölüme giderken karın ağrısı çektiren bir baldır. Ahireti düşünmeyenlere bile, eğer dünyalarını seviyorlarsa hazcılığı bıraktıracak bir düşünce sistemidir. Diğer metodu ise helal dairedeki lezzetlerin yeterli olduğunu ispattır. Dünyada da mutlu olmak isteyen, helâl lezzetlerle iktifa eder, iman ederek ölüm eleminden emîn olur, çünkü ölüm düşman olmaktan çıkar. Ayrılık değil, bir kavuşma kapısı hükmüne geçer.

Aristippos’un ortaya attığı bu hedonist ahlâkın peşine düşmek, hiçbir şey düşünmeden yalnızca maddî hazlar almak için çalışmak; yemek, içmek, eğlenmek, cinsel arzular peşinden koşmak, ancak insanın kendisini engelleyici dinî değerlerden, vicdan ve akıldan yoksun olmasıyla mümkündür. Çünkü bize verilen duygulara fıtraten bir sınır konulmamıştır, bu yüzden her şeyi yapabilir bir kabiliyettedir. Ancak dinî kurallar gönderilmiştir ki, fıtraten sınırı olmayan duygulara sınır konulsun. Bu duyguları yönetmenin yolu da gösterilmiş dinî şeraitte, bunlardan birisi de oruçtur. Belki hepsini kapsayıcı bir eylemdir oruç. Ne midesini ne de nefsini düşünebilir oruçken. Sınır gelmiştir canının istediği şeylere, helâle bile izin verilmemiştir. Bazen helâl olana da sınır koymak, haramdan çekinmeye güç ve kuvvet verir. Hattâ hayattan daha fazla zevk almak isteyen insanların yaptığı bir uygulamadır; yemekten daha fazla lezzet alabilmek için yememek, yani bir nevi oruç tutmak. Yaptıkları aktivitelerden daha fazla zevk alabilmek için bir süre kendilerini ondan mahrum bırakıyorlar. Bu bize gösteriyor ki, dünyada dahi lezzetleri alabilmenin yolu, o nimetlerden iradî olarak uzak kalmaktan geçiyor. Bunun da en güzel hâlidir oruç.

Bu Ramazan, geçici dünya lezzetine değil, hakikî iman lezzetine ulaşmaya vesile olsun.

Cenab-ı Hak, aklı midesine, ruhu cesedine, kalbi nefsine hâkim olanlardan kılsın.

“[Ey Peygamber!] Hevâ ve hevesini [kötü duygularını ve nefsânî ihtiraslarını] kendisine ilâh edineni gördün mü?..”2 hitabındaki hâllere düşmekten muhafaza eylesin.

Dipnotlar:
1) Said Nursî, Sözler, 12. söz – 2. Esas
2) Furkan Suresi: 43

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*